George Orwell'in, meşhur 1984'ten hemen önce yazdığı bu makalede, yazarın yazın serüvenine tanıklık ediyoruz. Yazıyı politikadan ve tarihten kopmadan estetik bir haz için yazdığını detaylarıyla anlatıyor Orwell. Böyle bir makale yazmak için insanın yazın hayatını, kendi dilini ve üslubunu oturtmuş olması gerekiyor; yani gerçekten neden ve nasıl yazdığını bilmesi gerekiyor herhalde.
Orwell'in burada savunduğu aslında kısaca; insanın yazmak için hem politik hem sanatsal bir yönünün olması gerektiği. Ayrıca yazı yazmanın insan egosunu ne kadar beslediğini de örneklendiriyor. Sonuçta yazıda her zaman bir okunma davası vardır. Okunmak, bilinmek, zeki görülmek, eleştirilmek, sevilmek için yazarız, diyor; doğru diyor. Hiç olmadı, birilerini sinir etmek, fikirlerimizi empoze etmek, kavga çıkarmak ya da uzlaşmak için yazarız; ama egomuzu mutlaka besleriz yazarken. Geçen kış Boğaziçi Üniversitesi'nde Hakan Günday'ın söyleşisine katılmıştım. Özellikle ilk kitaptan ve onun başarısından sonra insan nasıl olur da okuyucuyu düşünmeden yazmaya devam edebilir, bu baskıdan kurtulmak için bir çabanız var mı, demiştim. O da bana odasına girdiğinde tüm bu baskıları kapının dışında bıraktığını söylemişti. Bu mümkün mü ki? Bahsettiğim bu baskı kişinin egosu değil mi, egoyu kendinin dışında tutabilmek mümkün mü? Onu da geçtim egosuz üretmek, beyindeki çatışmaları sakinleştirip bir yol bulmak mümkün mü?
Orwell, makalesinde çocukluk deneyimlerinden de bahsediyor; çünkü çocukluğun, kişinin yazı tarzında çok etkili olduğunu düşünüyor. Her sanatçı gibi o da beş yaşında yazar olması gerektiğine karar vermiş, on altı yaşında da kelimelerin birleştiğinde çıkardığı sesten zevk almaya başlamış. Bu yüzden sanatsal bir dilde yazmaya başladığını düşünüyor.
Makalenin dili biraz resmi, ve zaman zaman sıkıcı olabiliyor. Ancak George Orwell gibi eşsiz bir yazarın yazma motivasyonlarını, üslubunu oluşturan çevresel ve kişisel etkenleri merak edenler için güzel bir kaynak olabilir bu kitap.
Ben, Penguin'in çok sevdiğim Great Ideas serisinden okudum "Why I Write"ı; geçen yıl Sel Yayıncılık'ın da Türkçeleştiğini görünce çok sevinmiştim ama. Orijinal dilini buradan, Türkçe çevirisini buradan inceleyebilirsin.
Bunları Yazan Kim?
Simay, evrenin çeşitli yerlerine atılan noktaları birleştiren bir çizgi olabilir; ancak hiçbir zaman bir şekil olamayacak. Evren öyle büyük ki, olsa da anlamayacak.
Ne Dedin?
Blog Arşivi
-
▼
2014
(34)
-
►
Şubat
(15)
- Hayata Uyanmak: Waking Life
- Gerçekten Gerçek! Six Feet under: Better Living Th...
- Ólafur Arnalds - Broadchurch Müzikleri
- Contre Jour, Karanlığı Arkaya Alma Oyunu
- Zamanı Aştı da Geldi Metropolis
- Bir Öğlen Hayali: Edirne Tava Ciğeri
- Rüyanın Öte Yakası Seni Çağırıyor Lucid Kafa
- The Dreamers: Neey, Ensest mi?
- Yaşamı Üstü Kapanmayan Bir Yara Gibi Görmek - Başk...
- Gerçek Bir Kedi Fare Oyunu: Maus
- Geleceğin Bilmem Neresinden Yanko Design
- Benim Hüzünlü Orospularım
- 14x25 Desek, Spaced'e Ayıracağın Sadece 350 Dakika
- Seyşeller: Fakirlikten Bahsetmeyeceğim Bile
- Sonun Değil Başın Gelsin Breaking Bad
-
►
Ocak
(14)
- Çoluk Çocuk Sanat Yumağı
- Elim Ayağım Boşalıyor: The Long Room
- Amerika Üçlemesi: Dogville-Manderlay-Şey
- Onor Bumbum'umuzu Mu?
- İçerikleri Cebinden Çıkaran Uygulama: Pocket
- Kabak Yalnızca Bir Sebze Değildir
- Bereket Bize Pierogi Yapsana!
- Ohio Impromptu: Son Söz Sende Kaldı
- Beynime Beynime Lumosity
- Seksenler Doksanlar Değil; That 70s Show
-
►
Şubat
(15)
Duyduk Be!. Blogger tarafından desteklenmektedir.