Zamanı Aştı da Geldi Metropolis


Play Station, evdeki bütün DVD'leri siyah beyaz gösterdiği için kendisi zaten siyah beyaz olan bir film seçmiştim kendime; Metropolis. Sonra bir süre kendime gelemedim. İzleyeli kaç yıl oldu bilmiyorum, ama gündem değiştikçe hâlâ bir şeyler bulup çıkarabiliyorum Metropolis'ten.

Sinema tarihinin ilk bilim kurgularından biri olan Metropolis, 1927 yılında çekilmiş ve 2020 yılında geçiyor. Filmde şehir üç katmana, insanlar iki sınıfa ayrılmış durumda. En üst katmanda aşağılarda neler olduğundan bihaber zengin kesim yaşıyor. Bu kesim, şehri ve işleri döndüren "beyin" diye adlandırılan kesim. Orta katmanda "kol" diye adlandırılan işçi kesimin köle gibi çalıştırıldığı makine var. Makine yirmi dört saat çalışıyor. En alt katman ise orta katmanda vardiyaları biten işçilerin dinlenmek için döndükleri evlerinin olduğu yer.


Film, kapitalizm eleştirisini aşk üzerinden yapıyor. Klasik bir şekilde üst sınıftan bir adam, alt sınıftan bir kadına aşık oluyor ve bu adam, derinlere indikçe "beyin" ve "kol" arasına bir "kalp" yerleştirilmesi gerektiğini savunuyor. Makineleşmenin ve iki sınıf arasındaki bu uçurumun bilim kurguyla birleştirilmesi ise Metropolis'in "patronunun" işlerini kusursuz yapabilecek robotlar istemesiyle başlıyor. Rotwang isimli mucit, patronu için bir robot işçi geliştiriyor. Bu robot bize şimdiki halimizi çağrıştırıyor aslında; benliğimizden kopuk, robot gibi çalışmamızı isteyen sistemi ve de.


Geleceği böylesine net görebilmesinden tut, çalışma hayatını olduğu gibi karamsar bir şekilde anlatabilmesine, kusursuz şehir tasarımından tut, 2000'li yıllarda Türkiye'de hâlâ becerilemeyen görsel efektlerine kadar Metropolis, antik çağdan, orta çağdan ve modern çağdan topladığı öğelerle zamanını, hatta bizim bile zamanımızı aşan bir film.

Filmin süregelen ihtişamı yumuşak sonuyla örtüşmese de, ağzı açık çalışan, "he" diyen, oy veren, kendisinin farkında olmayan bir kesimi silkeleyebilir belki. Bir umut işte.

Hiç yorum yok:

Bana Yaz

Ad

E-posta *

Mesaj *