Rüyanın Öte Yakası Seni Çağırıyor Lucid Kafa


Rüyalarını benim kadar ciddiye alan birini tanımıyorum. Biri rüyamda boynuma dokunuyorsa, bütün bir gün boynumda onun eliyle geziyorum. Biri bana rüyamda yalan söylüyorsa, günlerce onun gerçek bir yalancı olduğunu düşünüp kendimi o kişiden soğutuyorum. Rüyalarıma hakim olabildiğim, istediğim rüyayı görebildiğim zamanlarsa mutluluktan neredeyse halay çekerek uyanıyorum.

Ursula K. Le Guin'in 'Rüyanın Öte Yakası' olarak Türkçeleştirilen fantastik romanında da benim gibi rüyalarının gerçekliğine uyanan bir karakter var. Ancak o, benim gibi kendini kandırmıyor. George, 'etkili rüya' diye tabir ettiği rüyaların gerçek olduğu bir dünyaya uyanıyor. Geleceği görmek gibi klasik bir konusu yok ama kitabın. George, rüyalarıyla geçmişi, şimdiyi ve geleceği değiştiriyor. Bunu an an okuyoruz, izliyoruz. Şu anda uykuya dalıyorum, rüyamda bilgisayarda değil de daktiloda yazı yazdığımı görüyorum. Uyandığımda önümde daktilo beliriyor, bilgisayar diye bir alet hiçbir zaman olmamış; bilgisayar ile ilgili bilgim, bilgimiz tamamen ortadan kalkıyor. İşte bu çok heyecan verici. George, benim olmak istediğim, olacağıma inandığım kahraman oluyor.

Ancak George, kendini kahraman olarak görmüyor. Oldukça sıradan biri o ve "dünyayı değiştirmek benim ne haddime," diye düşünüyor. Etkili rüya görmemek için ilaç kullanmaya başlıyor ve ilaç bağımlısı olduğunu anladığında Gönüllü Terapi Tedavisi'ne başlamaya karar veriyor. İşler de burada sarpa sarıyor işte. Burada tanıştığı Doktor Haber, onu geliştirdiği bir alette denek olarak kullanmaya başlıyor ve Ursula'nın asıl değinmek istediği konu beliriyor: tanrıcılık. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirme amacıyla yola çıkan Dr. Haber, George'un yeteneklerini eline yüzüne bulaştırıyor. Tanrıcılık oynamak, dünyayı değiştirebilmek, belki çok kolaydır; ama değişimin tüm sonuçlarını değerlendirmek için de tüm dünyayı bilmek zorundasındır. İşte tanrıcılık oynayan Haber'ın eksik tarafı, her şeyi bilen, gören olamaması, sadece her şeyi değiştirebilen olması herhalde.

Kitap gittikçe heyecanlı bir hal alıyor, çünkü her rüyada bambaşka bir dünyayla karşılaşıyoruz. Hayatının her rüya sonrası değişmesine bir nevi alışan George, Haber'ın o hipnoz halindeyken ona ne telkinler verdiğinden emin olamıyor. Kimi zamanlar rüyalarla gerçeklik birbirine geçiyor ve biz "bi' sayfa daha çevireyim, bakalım ne olacak," diye diye bir solukta kitabı bitiriyoruz.

İçinde çok ince 1984 göndermeleri olan kitapta bilim kurgu ve fantezinin, ütopya ve distopyanın birlikte verilebileceğini kanıtlıyor Ursula. Dili olabildiğince sade, ama her zamanki gibi çok etkili; lafı hiç dolandırmıyor, hiç kimseyi, hiçbir şeyi kelimelerle süsleyerek anlatmıyor; kurguyu okuyucuya bırakıyor. Ne de güzel yapıyor.

Tanrı inancımızın dünyanın düzeninden geldiğini düşünüyorum ben. İyi ya da kötü, dünyanın her yerinde sebepleri ve sonuçları değerlendirebilen bir tanrı olmalı. Çünkü ne zaman biri tanrının işine çomak soksa, bu düzeni değiştirmeye çalışsa düzenin çarklarından birini mutlaka bozuyor. O yüzden sıradan insanlar olarak George'un ya da Simay'ın gördüğü rüyalarla dünyayı daha iyi bir yer haline getirme çabası, arkasında aslında daha kusurlu bir düzene sebep olabiliyor.

Ursula'nın dünyanın değişimini objektif bir bakış açısıyla anlattığı; iyiliği, kötülüğü, eşitliği okuyucuya sorgulattığı Rüyanın Öte Yakası'na bekleniyorsun.

Hiç yorum yok:

Bana Yaz

Ad

E-posta *

Mesaj *