Auschwitz ve Birkenau kamplarını gördükten sonra oradan buradan okuduğum Nazi dehşetiyle ilgili fikirlerim çok daha sertleşti. Bir milyon insanın öldürüldüğünü düşünmekle bir milyon insanın öldürüldüğü yerleri koklamak gerçekten çok farklıymış.
Geri döndüğümde Can bana iki ciltlik bu harika çizgi romanı verdi. Yahudi soykırımıyla ilgili çok uzun araştırmalarım falan yok; ama Maus'un yaşananları bu denli açık ve etkileyici bir şekilde anlatması, bir çizgi romanı, dönemle ilgili en başarılı kaynaklardan biri yapıyor.
Yahudilerin fare, Almanların kedi ve Polonyalıların domuz olarak çizilmesi, çizgi romanın verdiği ilk ince mesaj. Tüm dünyayı etkileyen ve hemen herkesin fikir sahibi olduğu Yahudi soykırımını birinci ağızdan, belgesel tadında okumak ve tabii ki izlemek mümkün kitapta.
Yazarımız ve çizerimiz Art Spiegelman, İkinci Dünya Savaşı'nı ve ait olduğu toplumun o dönemde neler yaşadığını, tüm bunları yaşayan babasının ağzından anlatıyor Maus'ta. İlk kitap daha çok savaş öncesine, ikinci kitap da toplama kamplarına odaklanıyor. Kitaplarda daha önce kimsenin söylemediği yeni bir bilgi yok elbette, ama yaşananları birinci ağızdan anlatmasıyla fark yaratıyor, bu kadar basit çizimlerle bu kadar samimi ve etkileyici olabilmesi de cabası.
Vladek Spiegelman, Art Spiegelman'ın babası. Kitapta Vladek'in bugünü ve geçmişi arasında gidip geliyoruz. Savaşın Vladek üzerinde nasıl travmalar yarattığını izliyoruz. Bugün, çay bahçesinde kullanmadığı şekerleri cebine atıp eve getiren amcalarla dalga geçiyoruz mesela, ama Vladek'in böyle şeyler yapması ruhumuzu acıtıyor. Yaşayanı anlamakla kalmıyoruz, bir nevi biz de yaşıyoruz o korkuyu, açlığı, heyecanı.
Art Spiegelman, babası olmasına rağmen Vladek'i hiçbir zaman övmüyor, bize yaşananları ve babasının karakterini hep olduğu gibi aktarıyor. Çünkü Vladek, belki de arkadaş olmak istemeyeceğimiz, çıkarcı ve açıkgöz bir adam. Gerçi bu gıcık karakteri sayesinde toplama kampından sağ çıktığını düşünürsek Vladek gözümüzde bir kahramana bile dönüşebilir. Yok yok, o kadar da değil. :)
Şu aşağıdaki fotoğraf beni çok ağlatmıştı, vay anasını ya!
Bunları Yazan Kim?
Simay, evrenin çeşitli yerlerine atılan noktaları birleştiren bir çizgi olabilir; ancak hiçbir zaman bir şekil olamayacak. Evren öyle büyük ki, olsa da anlamayacak.
Ne Dedin?
Blog Arşivi
-
▼
2014
(34)
-
▼
Şubat
(15)
- Hayata Uyanmak: Waking Life
- Gerçekten Gerçek! Six Feet under: Better Living Th...
- Ólafur Arnalds - Broadchurch Müzikleri
- Contre Jour, Karanlığı Arkaya Alma Oyunu
- Zamanı Aştı da Geldi Metropolis
- Bir Öğlen Hayali: Edirne Tava Ciğeri
- Rüyanın Öte Yakası Seni Çağırıyor Lucid Kafa
- The Dreamers: Neey, Ensest mi?
- Yaşamı Üstü Kapanmayan Bir Yara Gibi Görmek - Başk...
- Gerçek Bir Kedi Fare Oyunu: Maus
- Geleceğin Bilmem Neresinden Yanko Design
- Benim Hüzünlü Orospularım
- 14x25 Desek, Spaced'e Ayıracağın Sadece 350 Dakika
- Seyşeller: Fakirlikten Bahsetmeyeceğim Bile
- Sonun Değil Başın Gelsin Breaking Bad
-
▼
Şubat
(15)
Duyduk Be!. Blogger tarafından desteklenmektedir.