Kabak Yalnızca Bir Sebze Değildir

Benim Kabak'a ikinci gidişimdi bu. Aslında iki yıl üst üste böyle cennet gibi sakin ve huzurlu bi' yere tatile gidince insan kendini biraz yaşlanmış hissediyor. Benden geçti herhalde, diyorum. Öyle yol kenarında otostop çeken, kim nereye giderse sürüklenen, günün her saati eğlence ve heyecan arayan insan içimden koşarak kaçmış. Geriye "şşt, sessiz kulaç at, kitap okuyorum!" diye söylenen kabı kalmış.

Kendimi sorgulamayı ve geçmişi özlemeyi bi' kenara bırakırsam Kabak'tan bahsetmeye başlayabilirim sanırım. Dünyanın her yerini tabii ki gezmedim ama şunu söyleyebilirim; Kabak, en azından buralarda bulabileceğin en güzel renkli denize sahip. Etrafta da harika koylar var, hem denize girilecek hem de öylece dakikalarca bakılacak koylar. Yirmi dakikalık mesafedeki Kelebekler Vadisi'ne yaklaştığımızda güzellikten nutkum tutulmuştu. Tabii yaklaştıkça her şey değişiyor; turizmin Allah belasını versin! Koskoca günde sadece bir tane kelebek gördük, tepemiz yana yana yarım saat yürüyüp, insanların sırayla duş gibi altına girdiği şelalede ıslandık ve sahildeki gerçek kayaların içine yapılan rock barda bi' bira içtik; bu kadar. Her şey sırayla yapılıyor, müze gibi. Yerebatan'daki deliğe parmak sokmayı bekler gibi bekliyorsun doğanın ortasındaki müthiş güzellikleri görebilmek için. Ben sevmiyorum.


İkinci sene değişiklik yapıp Kabak'taki dağların içine gizlenen şelaleye gittik. Yanımızda yarım şişe su vardı sadece ve daha yolun başındayken saçıma tutunan salak arı da bizimle tepelere çıkmaya niyetliydi. Yüz metrede bir ağlamak için durarak onca yolu kat ettim. Ama sonunda bulduğumuz şey gerçekten cennetten çıkmaydı. Değdiği anda donduran bir su, aşağıda minik bi' gölet oluşturmuş. Üzerinde öylece düşmüş çiçek yaprakları falan. Görüntü lüks otellerin SPA salonlarını andırıyor. Kraliçe arıyı ve susuzluktan çürüyen ağzımı tamamen unutup tatilin en güzel dakikalarını geçirdim orada. "Dünyada bunlar varken biz neden çalışıyoruz?" diye birbirimize sorup durduk açık ağızlarla. Kendimizi dondurma yapana kadar batıp çıktık gölette. Tüm işkencelere değermiş, denemelisin.


Diğer günlerin çoğunu deniz kenarında kitap bitirme yarışması yaparak ve adını "şarkışla" koyduğumuz o müthiş tatil şarkıları listesini dinleyerek geçirdik. Akşamları da gökyüzünün altında öylece yattık.

Biz Kabak'ta Turan Hill Lounge'da kaldık. Burası, civarda oda fiyatı uygulaması olan tek yer sanırım. Denize hemen beş dakika yürüme mesafesinde, ama terasından ve restoranından baktığınızda denizin hemen üstünde kalıyorsunuz; manzarası harika. Bir başka harika olan şeyi de yemekleri, özellikle tatlıları. Daha sabah uyandığımızda "akşam hangi tatlı çıkacak acaba?" diye sorup durduk hep.


Konfor arayan, titizlik takıntısı olan, su parklarında götünü çürütmeyi seven ve klimasız tatil geçiremeyenlerin gitmesine gerek yok. Ne Kabak, ne de Turan Hill seni mutlu edebilir o zaman. Seni Ölüdeniz'e doğru alalım canım, sıkışın biraz, daha yer var arkalarda, görüyorum.

Hiç yorum yok:

Bana Yaz

Ad

E-posta *

Mesaj *